13 Kasım 2011 Pazar

GİTMELİ BURALARDAN

Şimdi sen işyerinde falansındır.
Yanağına elin dayalı sıkılmaktasındır.
Ya da gazeteyi almış tersyüz etmektesindir sıkıntıyla.
Haklısın. Evet haklısın:
Gitmeli buralardan.
Gitmeli!
Denizin betonlar içine sıkıştırılmadığı
yerlere gitmeli.
Gökyüzünün sokak aralıklarına bölünmediği,
"Kesintisiz Gökyüzü Diyarlarına" gitmeli.
Küçük bir çantayla,
her şeyi evde unutarak,
kısa dönemli mülksüzleşerek,
hafifleyerek denize inmeli.
Sabaha karşı bir gün bir arabaya atlayıp,
hızla yola çıkmalı.
Dağ yollarında çeşmelerde durup suları dirseklerden akıtmalı, boynu ıslatmalı,
ıslak ıslak rüzgârda durmalı.
İlk kır kahvesi, bir yolculuk sürprizi olarak, civarın en güzel kahvaltısını hazırlayan yer olmalı.
Domates güneşi kızıl yansıtırken, salatalıklar insanın içini genişleten kokusuyla kıtırdarken tepenizdeki ağaçtan yapraklar düşmeli tahta masaya.
Şehrin naylonlu ekmeklerinden değil,
kol içi gibi beyaz ve yumuşak ekmeklerden getirmeli bir yaşlı, güleç kadın durmadan.
Yumurtanın sarısı gün batımının şeker rengi gibi aniden ortaya çıkıvermeli.
Cemal Süreya'nın dediği gibi:
"Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."
Sonra kekikli yollardan,
dikenlerin üzerinde cırcır böceklerinin uyuklatan seslerinden geçmeli.
Tuhaf tabelalara,
komik kamyon arkası yazılarına gülünmeli. Gevşek gevşek yol alınmalı.
Yol su gibi akmalı,
şehir üstünüzden başınızdan su gibi...
Akıta akıta iyice temizlenince beyaz boyalı bir pansiyona varmalı.
Sabun kokmalı çarşaflar.
Her şeyi öylece bırakıp,
plansız programsız denize "cup!" diye dalmalı.
Cup!
Denizin altına bakmalı.
Denizin dibinde güler misiniz siz?
Balıklar yanağınızdan geçince,
yosunlar ayaklarınızı gıdıklayınca
veya aklınıza şimdi şehirde olmadığınız,
tam burada olduğunuz gelince...
Gülümseyin.
Sanki denizin dibinde yasıyormuşsunuz
gibi oluyor, nedense.
Bir de şöyle tam dipteyken yüzünüzü suyun yüzüne döndürmeli.
Denizin dibinden güneşe baktınız mı hiç siz? İnsan gümüşbalığı gibi oluyor, nedense.
Pansiyon sahibi akşama ahtapot salatasıyla, zeytinyağlı iç bakla yapmalı.
Sarımsaklı yoğurdun üzerine, neşe olsun diye
iki damla zeytinyağı dökmeli.

Çam kokmalı içiniz;
orman gibi bir şey olmalısınız.
Eski bir radyo açık olmalı.
Müzeyyen Senar
"Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına“
şarkısını söylemeli.
Bütün sevdiğiniz şarkılar art arda gelmeli, ayıkken asla anlatamayacağınız
o büyük coşkulu hüzün basmalı göğsünüze.
İki satır bir yere not almak gelmeli içinizden. Sanki peçeteye bir şeyler karalarsanız
bugünü hep elinizde tutabilecekmişsiniz gibi. Öyle tuhaf bir şey yani.
Yatağa tüy gibi düşmelisin sonra.
Uyuduğunu bilmemelisin.
Rüyana balıklar girmemeli;
sen rüyanda kendini bir balık olarak görmelisin.
Ertesi gün daha kim bilir neler yapacaksın?
Uyurken sanki bu yüzden acele edersin.
Uyandığında ise bir an durursun kalkmadan önce,
denizin sesini dinlersin.

"Buradayım" dersin, "Tam burada!“
öyle kendi kendine gülersin.
Yaa! İşte böyle.

3 yorum: